Ünlü filozof Herakleitos yüz yıllar önce ‘’ akan su ile iki defa yıkanılmaz’’ demiştir. Ders niteliğindeki bu sözün gerçek manada anlaşıldığını söylemek mümkün değildir.
Bir derede akan su, parmaklarımız arasından akıp gitmiştir. Arkadan gelen su şüphesiz aynı su değildir.
Soluduğumuz hava, solunmuş ve değişime uğramıştır. Akciğerlerimize çektiğimiz hava eski hava değildir.
İnsanlar genellikle hayata, alışkanlıklarının hakim olduğu, değişmezlik penceresinden bakmaktadırlar.
Alışkanlıklarımızdan vaz geçmek kolay değildir. Halbuki hayatımızdaki aynı sandığımız şeylerin yapılarında meydana gelen değişiklikleri kolay fark edemeyiz.
Kuantum fiziğinin keşfedilmesi, yaşamda meydana gelebilecek her şeyin önceden kararlaştırıldığı ve belli olduğu gibi gerçekleşeceği tabusunu yıkarak, düşünceyi ve düşüncenin ürettiği sorgulama özgürlüğünün sınırsızlığını ortaya koymuştur.
Aslında geçmiş yüz yıllarda yaşamış olan düşünürler, filozoflar değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu ifade etmişlerdir; ama toplumların değişim geçirerek gelişmeye başlamasından korkan egemen güçler, çeşitli bahane ve baskılarla bu süreci bastırmışlardır.
Eğer, okullarda gerçek anlamda felsefe okutulmuş olsaydı, karanlık güçlerin sonu gelmiş olurdu.
Düşünce gücüyle insanoğlu gizemli sayılan her türlü olayın nedenini bulabilmektedir.
Bizler bugün içinde bulunduğumuz durumdan mutluysak, ya da değilsek bunun nedeni geçmişteki tercihlerimizdendir.
Albert Einstein, ‘’ gelecek şimdiki zamanda yaratılır’’ demiştir.
Bugün içinde bulunduğumuz durum; yıllar önce ‘’Şimdiki Zaman’ olan zaman dilimindeki tercih ettiklerimizin sonucudur.
Örneğin, ev, araba, eşya, ya da belirlediğimiz hedefimizi gerçekleştirmenin planlarını nasıl yapıyorsak, bizi yönetenlerde ülkesel planları farklı ölçekte yapabilme becerisine sahip olmalıdırlar. Geleceğe dair planları olmayanlar, başkalarının planları ile kurulan yaşamın bir parçası olmak zorunda kalırlar.
Öğrenmenin ilk adımı merak etmek, soru sormaktır. Dikkat edilirse çocuklar sürekli bizi şaşırtan sorular sormaktadırlar. Yaşama dair her sorunu bilimin ışığında çözme imkanımız varken, başımıza gelen doğa olaylarına kader deyip geçemeyiz. Mutlaka çare arayışı içinde olmak zorundayız.
Sürekli aynı davranarak değişik sonuçlar elde etmek mümkün değildir. Mutlaka duruşumuzu ve bakış açımızı değiştirerek olayları yorumlamalıyız.
Kendisini tekrar edenler insan değil, birer robottur. Zaten ezberlenmiş davranışları yapanların beyinleri zaman içinde düşünme yeteneğini kaybederek hayata veda etmektedirler.
Son yıllarda değişim ihtiyacının önemini vurgulayan bazı sözler terminolojimizde yer almıştır. Metal yorgunluğu, taze kan gerekliliği bunlardan bazılarıdır.
Değişime açık, ya da kapalı olmanın beyin nöronları arasındaki bağlardan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Ezberci eğitimler ile bu bağlar kördüğüm olurken, sorgulayan eğitim sitemi ile sürekli çalışma özelliğine kavuşmaktadırlar.
Eğitim kalitesi yüksek olan toplumlarda değişim talebi, yöneticileri ya itici güç olarak zorlamakta, ya da aşmaktadır.
Yöneticiler, toplumdaki değişim taleplerine göre kendilerini yenilemedikleri takdirde taraftar bulmaları mümkün değildir.
Türkiye gibi ezberci eğitim sisteminin uyuşturduğu beyinleri ikna etmek, paslı çiviyi ağaçtan sökmek kadar zordur.
Bu nedenle kalemi ile toplumsal gelişmeye katkıda bulunanlar önemli görevler düşmektedir.
Rekabetçi değil, paylaşımcı bir toplum oluşturmak için yılmadan mücadeleye devam etmek zorunda olduğumuz unutulmamalıdır.