Rahmetli Demirel ile yüz yüze karşılaşmam 1975 yılında Üniversite öğrencisi olduğum dönemde gerçekleşmişti. Okulda öğrenciler arasında çatışma çıkınca, olaya karışmayan arkadaşlar olarak olay yerinden kaçıyorduk. Sivil polis araçları yolumuzu kesti, bizi yakalayıp İskitler Polis Karakoluna götürdüler. İfademizi alan polisler, komserim bunlar artist, bir şeyden haberleri yok dediler. Komser, saçlarını sıfıra vurun, atın kıçlarına tekmeyi salın gitsin dedi. Hepimizin saçları uzundu. Anadolu’dan gelip modaya özenmiştik. Saçlar gidince çok üzüldük. Şikayet etmek üzere, Selanik caddesindeki Adalet Partisi Genel Merkezine gittik. Gençlik kolları başkanı Yalçın Atalay bizi içeri almıyordu. Asma kattan geçerken Demirel durumu gördü. Ne oluyor orada diye seslendi. Yalçın Atalay, bu asker kaçakları öğrenciyiz diyorlar. Sizinle görüşmek istiyorlar Beyefendi. Demirel, bırakın gelsinler dedi.
Demirel bizi odasına aldı. Kendisini ilk defa yüz yüze görmekten heyecanlanmıştık. Bize çay ikram etti. Çayımızı içinceye kadar kendisi telefon görüşmesi yaptı. Görüşmesi bitince bize, ne oldu gençler, sizi böyle üzen nedir diye sordu. Fahri Gök adında bir arkadaşımız durumu anlattı ve saçlarımızın kesilmesine çok üzüldük deyince, Demirel kahkaha ile güldü. Hay Allah, üzüldüğünüz şeye bakın, ben de önemli bir şey var sandım dedi. Bakın çocuklar, saçların kökü duruyor, merak etmeyin yeniden uzayacaktır. Bakın sonra benim saçlarım sizin hepinize yeter diye espri yaptı. Halbuki başında saç yoktu. Biz durumun farkına varınca, neden bir devlet adamını böyle bir konu için meşgul ettik diye mahcup olmuştuk. Gençlik işte, saçların çok önemli olduğunu sanıyorduk. Kız arkadaşlarımızın karşısına nasıl çıkacağız diye endişe ediyorduk. O olaydan sonra ‘’benim saçlarım hepinize yeter’’ sözü aramızda şaka konusu olmaya devam etmişti. Saçları dökülen her arkadaş için bu veciz söz kullanılır olmuştu.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra siyasi parti liderleri uzun süre yasaklı duruma düşmüşlerdi. Arkadaşlarım Metin Yaraman ve Veli Sarıtoprak ile Demirel’i Güniz Sokaktaki evinde ziyaret ederdik. Bu durumu kader olarak göremem, hep birlikte özgürlük ve hürriyet için mücadele etmeliyiz diyerek bizleri motive ederdi. DYP Genel Başkanlığına dönünce Milli Güvenlik Konseyi genel merkez binasını geri vermemişti. Akay yokuşunda bir genel merkez binası tutulmuştu. Ayrıca Genel Başkan Yardımcısı, Dr. İsmail Heral yönetiminde Büklüm Sokakta bir Ar-Ge ofisi kurulmuştu. Her sektörden bürokrat bu ofis de gönüllü olarak çalışır ve Demirel’e raporlar giderdi. Tarım ve hayvancılık konusu bana verilmişti. Her 15 günde bir Demirel’e sunum yapıyordum. Başlangıçta zorlansam bile, zamanla Demirel’in güvendiği bir uzman olmayı başarmıştım. Hatta bir defasında Dr. İsmail Heral Demirel’e, Beyefendi bu delikanlıya verilebilecek en üst görev verilmelidir. Mutlaka üstesinden geleceğine inanıyorum demişti. Demirel hiç oralı olmaz, teşekkür bile etmezdi. Ancak kafasına not ettiğini biliyorduk.
1991 Seçimlerine gelindiğinde Demirel dağılan partisini yeniden toparlamayı başarmıştı. Hüsamettin Cindoruk ve Ekrem Ceyhun Milletvekili adaylarını tespit etmekle görevliydiler. Ankara dahil bazı illerde ön seçim yapılmıştı. Ankara ön seçiminde biz arkadaşımız Nallıhan’lı Nevzat Ceylan’ı destekliyorduk. Çok güçlü adaylar vardı. Seçim sonucunda, yine Nallıhan’lı olan tiftik tüccarı Bilal Güngör ile şimdi AKP Ankara Milletvekili olan Nevzat Ceylan ilk iki sırayı almışlardı. Daha sonra Ekrem Ceyhun bizi Ar-Ge ofisinde topladı. Kimler Milletvekili adayı olmak istiyor diye sordu. Benim dışımda herkes aday olmak istediklerini söylediler. Hatırladığım kadarıyla Metin Yaraman DYP Giresun ikinci sıra adayı olmuştu. Veli Sarıtoprak Afyon adayı olarak gösterilmiş, sıra konusunda sorun çıkınca affını istemişti. Ekrem Ceyhun bana Beyefendi Ordu’dan Refaaddin Şahin’in arkasından ikinci sıraya konulmanı talimat verdi, hemen istifanı ver gel dedi. Birden şok olmuştum. ABD’de burs kazanmış, biletimi, pasaportumu ve dövizimi bile almıştım.
Bilal Güngör ve Nevzat Ceylan Demirel’e gidiyorlardı, ben de onlarla gittim. Onlar görüşmelerini tamamladıktan sonra, Demirel bana sen ne yaptın diye sordu. Ben donup kalınca, Bilal, Nevzat siz gidebilirsiniz, ben evlatla yalnız görüşeyim dedi ve onlar beni dışarıda beklediler. Söyle bakalım dedi, ben ABD’de onun daha önce gittiği bursu kazandığımı söyledim. Bir de aday olma talimatınızı aldım. Ne yapacağımı bilemedim efendim, talimatınızı almaya geldim dedim. Bak evlat siyaset zor iştir, ölçüyü kaçırırsan sana evini arabanı sattırır ve yıkım yaşarsın. Siyasette önce cüzdanına bakarlar. Cüzden doluysa taraftarın çok olur. Cüzdan boş ise ajandana bakarlar. Çevresi var mı, bize oy kazandırır mı diye. Cüzdan ve ajanda boş ise ancak oy kullanırsın dedi. Seçimlerden çok umutluydu. Halbuki 1987 seçimlerinde bizi üçüncü parti yapmak istiyorlar, sakın moralinizi bozmayın, var gücünüzle çalışın demişti. Ben bu konuya çok takılmıştım, daha seçim yapılmadı, kim DYP’yi üçüncü parti yapmak istiyordu bir anlam verememiştim. Sonuçta gerçekten DYP üçüncü parti olmuştu. Bu nedenle şimdi parti liderlerinin sonucu bildiklerini düşünüyorum.
Seni Ar-Ge çalışmalarından tanıyorum. Potansiyeli olan bir teknokratsın. İşte bu nedenle senin için kararsızım. Siyasete alalım harcansın mı, yoksa bürokraside kariyer mi yapmalısın bilemedim. Siyasete girersen senin seçmenin, delegen ben olacağım. Daha çok gençsin, sonra ne olacak? Siyaset kurtlar sofrasıdır, sofra da siyaseten zayıf olanı yemeye karar verirler. Sağ gözün sol göze faydası yoktur dedi. Birde kırılgan bir yapın var, siyaset esneklik ister. En hayırlısı sen ABD de eğitimine git, siyaseti yapacak çok adam bulunur diyerek beni rahatlattı. Birden bire sinirlerim boşaldı, pamuk elini öptüm ve ayrıldım. Kapıdan çıkarken seslendi, Ordu da başka isim ya da isimler aklında var mı diye sordu. Efendim Hasan Kılıç var dedim. Yok o ANAP’lı dedi. Efendim on bin oyunun olduğu söyleniyor, bu oylar eklenince DYP iki Milletvekili alır diye konuşuluyor dedim. Peki dedi ama işine gelmediğini anladım.
Ben ABD’ye gittim ve beni çok memnun eden bir eğitim programına katıldım. Türkiye’ye döndüğümde seçimler yapılmış, Demirel-İnönü koalisyonu kurulmuştu. Koalisyon Hükumetinde Devlet bakanlıklarından bir tanesi Yolsuzluk ve Usulsüzlüklerden sorumlu Bakanlık olarak görevlendirilmişti. Benim o bakanlıkta Danışman olarak görev almam istenmişti. Bakanlık aynı zamanda Reformlar, Dış Türkler ve KKTC Koordinasyon işlerinden sorumluydu. Birlikte çalıştığım Bakan Orhan Kilercioğlu’na Özel Kalem Müdürü dayanmıyordu. Bu sebeple Özel Kalem Müdürlüğü de üstümde kalmıştı. Bürokrasi yaşamımın en zor günleri bu bakanlıkta yaşanmış olmasına rağmen, oldukça büyük tecrübeler ve dostluklar kazanmıştım. Halen o arkadaşlarımın bir kısmı ile ilişkilerim devam etmektedir. Yolsuzluklar ile ilgili bölümü ayrıca yazmak istiyorum.