Bir Çırpılık Hayat!

Şimdi anladık mı kalp kırmaların , gönül yıkmaların boş olduğunu. Fuzuli bir şekilde yerli yersiz üzülmelerin, kendinehayatın kapılarını kapatarak boş yere umutsuzluğa itmenin nedenli kıymetsiz yollara çıktığını.Yıllarca dişini tırnağına katarak bir ev bir arabaya sahip olabilmek adına bütün gençliğini harcadığın o heba ettiğimiz zamanı aslında sevdiklerimiz için harcasaydık bu kadar pişman olmazdık. Her şeyin ne denli boşa çıktığını bir çırpı da öğretti hayat bize.10 katlı bir apartmanın her  kolonundan bir demir, bir torba çimento eksiltildiğinde, kazanılan paranın hükmü sürülebilir mi ? İnsan hayatından, canından ve sağlığından yok yere çalmak kimin haddine. Düşünsenize dünya hayatında aklı olduğu halde kim kime bu kadar zarar verebilme, göz göre göre canından etmeye kalkışıyor. Kural koymak, bir şeylerin, düzenli tertipli sınırları  aşmayacak şekilde gitmesi için  koyduğumuz o kuralları, görev ve sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirmek için adaletli bir şekilde yönetim biçimine girdiğini bilmemiz gerekiyor. Kurallara uymanın zorunluluğu yokmuş gibi davranmak, kuralsızlığımızın hayatımızdan neler götürdüğünü anlamak biraz geç olabilir.  Evet kurallara uymak kendimize olan saygımızdan olduğu kadar başkalarına bu saygıyı göstermektir. Kimsenin özgürlüğünü, canını malını kalkıp da gasp etmemektir. İnsanların yaşamlarını kolaylaştırmak için konulan kuralları, sırf kendimize zor geliyor, uygulamak istemiyoruz diye uyanıklık yaparak göz ardı edip bu inceliği ve medeni cesareti göstermek artık günümüzde son sıralara kadar gitmeye devam ediyor.Kurallarımız hukuken var ama uygulamaya gelince yok. Hali hazırdaki kendi yazıp çizdiğimiz kuralları koymak çok kolay.. Mesela pasta ustası, bir kek yapmak için 3 yumurta, 2 su bardağı un, 1 su bardağı sıvı yağ, 1 su bardağı şeker, bir su bardağı süt, kabartma tozu ve vanilya gibi olmazsa olmaz ana maddeleri söyleyip ölçülü bir şekilde kullanmayı tavsiye ettiği halde, kalkıp da ölçüyü fazla kaçırırsak ya da eksik yaparsak, bil hazsa kurallarına uygun şekilde sırası ile uygulamazsak verilen tarifi,  o pastanın ne tadı olur ne tuzu. Her şeyin bir şekli şemali bir adabı vardır.

 

İstediğimiz kadar o pastanın dışını süsleyip servis edelim. Kendimizi kandırmaktır. İşi ehline bırakmak gerekir. Yapacaksak da ehline uygun yapmanın verdiği hassasiyeti ve inceliği gösterip o yolda ilerletmek mümkün olmalıdır. Hayatımızı yaşarken bizler için konulan tertip ve düzen içerisinde toplum adabına uygun şekilde yaşayabilmemiz için olmazsa olmaz kurallarımızı yerine getirmeknedenli önem arz ettiğini, hayatımız da yaşamak istemediğimiz olayları yaşarken bir kez daha anlıyoruz. Anlıyoruz ama iş işten geçmiş oluyor. Çalışma, sosyal ve özel hayatlarımızı yaşarken temizlik kuralları, görgü kuralları, etik kuralları, sosyal iletişim kuralları gibi bir çok kuralı yerine getirme ve uyma hassasiyetini göstermemiz gayet toplumsal değerlerimize sahip çıkmamızın da en doğal örnekleridir. Çocuklara küçük yaşta öğretilen temizlik, nezaket, dışarı da nasıl davranmalıyız, büyüklerimize veya küçüklerimize nasıl davranması gerektiği gibi kuralları öğretirken onu bilinçli bir birey olarak yetişmek anne- babalar olarak en kutsal görev niteliği taşır. Hal böyleyken artık kötü olaylar başımıza gelmeden tedbirimizi elden bırakmamak bütün insanlığın boynunun borcu. Kendi ellerimizle kendimizi tehlikeye atmanın verdiği adaletsizliği açıklayacak hangi terazi vardır.Tedbiri alıp Takdiri Allah’ a bırakmanın verdiği teslimiyet ile çıkılan yolda ancak vicdan rahatlığı olur. İnsanları hata yapmaktan yanlışa sapmaktan alıkoyan şeylerin başında geldiğinin farkına varır her birey.

 

Yapılan şeylerin doğru ve yararlı olduğundan emin olan kişiler, çelişkiye düşmeden güçlenerek istikrarlı bir şekilde yürürler. Her insan ne iş ile meşgulse, o işin gerekliliklerini en iyi şekilde yerine getirmek ile mükelleftir. Elma ağacından armut düşmesini bekleyemediğimiz gibi, adaleti susturup adaletsizliğe itenlerden de doğru işler yapacağını bekleyemeyiz.İşin aslı işin ehli ile olur. Velhasıl herkesin bir çırpılık hayatı varken, asıl marifet kaç yıl yaşadığımız da değil ne şekilde yaşadığımızdır. Malın mülkün olmuş dünyadan göçüp gittiğinde geride kalanlardankimseden bir çift güzel söz söylenmemiş. Ortalama 70-80 yıllık bir ömrümüzde asıl olan yol mu yolcu mu? Can mı canan mı, mal mı vicdan mı teraziye koyduğumuz da hangisi ağır basıyor.

admin

admin

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu