Çevre ve İktidar

Çevre sorunu ülkemizin gündemine  dünyadan ve özellikle Avrupa’ dan çok sonraları girmiş , toplumun ilgisini de gecikerek çekmiştir. Hatta Avrupa’ da yeşil çevre hareketleri çok güçlü siyasal, toplumsal nitelik kazanmış, iktidar alternatifi duruma gelmiş, bir çok ülkede iktidar ortaklığı yapmışlardır. Bizde ise çevre hareketlerinin tarihi daha yenidir. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrası neo- liberal politikaların hız kazanmasıyla her şey kar ve rant uğruna feda edilmiş, çevrede bundan nasibini almıştır.

Akarsular, ormanlar, doğal çevre,madenler sermayenin iştahını kabartan alanlar olmuştur. En veciz ifadesini ” su akar Türk bakar” sözcüğünde bulur  bu anlayış. Bundan sonradır ki tüm doğal alanlar ve çevre  büyük  saldrılara uğrayarak ulusal ve uluslararası sermayenin kasalarını dolduran  kar ve rant alanlarına dönüşmüştür. Artık işin canlı yaşam, sağlıklı çevre umurlarında değildir.Tabii bunu yaparken mevcut iktidarlar  bu sermaye şirketlerinin önünü açan , yollarını temizleyen bir işlev görmektedir. İş bu tür çevre ve doğa tahribatlarının insan, toplum ve tüm canlı yaşam üzerinde zararlı, kirletici ve olumsuz etkileri sonucu bizim ülkemizde de çevre ve ekoloji duyarlılığı gelişmiş ve her zararlı girişimin karşısında çevre hareket platformlar ortaya çıkmıştır.

 

Bizim bölgemiz  Karadeniz’de de bu çevreye zararlı oluşumlar, tesis ve işletmeler   ikibinli yıllardan itibaren her tarafta ortaya çıkmış, tabii olarak her yerelde bunlara karşı direnişler ve çevre hareketleri ortaya çıkmıştır. Bölgemizde her dereye akarsuyun üzerine onlarca HES inşaa edilmeye, ovalara tarım alanlarına termik santraller yapılmaya, dağlar delinmeye, taş ocakları ve galeriler maden ocakları açılmaya, siyanürlü altın, bakır, çinko, kil madenleri için dağlar, ormanlar, vadiler delik deşik edilmeye başlanmıştır. Bunun en son örneği Sinop’ daki nükleer santral inşaatı için bölgenin en güzel ormanları yok edilmektedir. Gene çok daha yakınımızda, yanıbaşımızda Fatsa- Ünye sınırında Yukarıtepe- Erenyurt hattında siyanürlü altın işletmesi tüm çevremize zehir saçmaktadır. Aynı şekilde sınırımızda Terme- Akçay’ daki doğalgaz çevrim santrali de çıkardığı kimyasal gazlarla  bizi ve çevremizi zehirlemektedir. Tüm bunlara karşı çevre halkı bu zehir işletmelerine karşı çıkmış, yıllarca mücadele yürütmüştür. Haklılıklarını da yargı kararlarıyla ispatlamışlar, fakat uygulayacak merci bulamamışlardır.  Hala da bu mücadeleler devam etmektedir.

İş bunlarla da sınırlı kalmamamktadır. Kar ve rant uğruna sermaye şirketleri , halkın öteden beri yaralandığı her alana göz dikmiş, tüm kıyı ve sahilleri işgal etmişlerdir. Yaşadığımız Ordu ve Ünye buna örnektir. Özellikle Ünye’ de tarih boyunca nefes aldığı doğal olarak yararlandığı kıyılar, kumsallar ve deniz kenarları sermaye şirketlerinin işgal ve tahakkümü altındadır. Halk bu alanlardan yararlanamamaktadır. Buralar artık işletmelerinin kar ve rant alanlarıdır . Parasını vermeden ,  yasalara aykırı şekilde tel örgülerle kapatılan bu alanlara girememektedirler. Anayasal ve yasal güvencelere rağmen halkın sağlıklı bir çevrede yaşama ve kıyı, kenar, kumsal ve denizden yararlanma hakkı  engellenmektedir.  İktidar ve yerel idarecilerde bu duruma göz yummaktadırlar.  Buradaki yasa dışı yapılaşmalar ve oluşumlar görmezden gelinmektedir.

Bu böyle devam edemez  Bir devleti ve toplumu güven ve rıza ayakta tutar.  Bu terazi maalesef bozulmuştur.  Bu güven ve rıza dengesi toplumsal barış açısından yeniden kurulmak zorundadır. Kar ve ranta dayalı ve sadece şirketlerin isterlerini gözeten bundüzen mutsuzluk üretmektedir. ” Aç tavuk ambar deler” misali mutsuz bir toplumun huzur içinde yaşaması mümkün değildir. Halkın nefes aldığı, adaletin asgari ölçüde tesis edildiği ve insanlarımızın, toplumun  rızasına dayalı  bir düzenin kurulmasına ihtiyaç vardır.  Bunu da vakit geçirmeden yerine getirmek iktidarların ve idarecilerin görev ve sorumluluğundadır.

admin

admin

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu