Köşe Yazıları

Milletin Yakasından Düşün

Önemli olma duygusu, bazen insanların vazgeçilmez oldukları yanılgısına kapılmalarına neden olmaktadır. Halbuki hiç kimse vaz geçilmez ve yeri dolmaz değildir. Yaşam da ne dolmayacak kadar önemli bir yer, nede yeri doldurulamayacak kadar müstesna bir kişi vardır. Yalnız Peygamberleri bu değerlendirmenin dışında tutmak gerekir. Her insanın değerini ve önemini yaşadığı dönem ve içinde bulunduğu şartlar tayin eder. Ben olmasam devlet yıkılır diyenler, Milletin yakasından düştüklerinde, devletin nasıl nefes aldığını cümle alem görecektir. Tam aksine bunlar olmasa devlet yıkılmaz kurtulur.

Gerçeğin sınırlarını aşan önemli olma duygusu, siyasi sahada ve bürokraside yaygındır. Gücü ele geçirdiğini veya güç dengesi kurduğunu sananlar zaman içinde güç zehirlenmesi hastalığına yakalanırlar. Oysa Devlet sisteminde yer alan görevlilerin gücü yasalar ile sınırlıdır. Kanun ve mevzuatların tanınmaması, işte bu güç zehirlenmesi hastalığının en belirgin sonucudur. Hukuk tanımazlığın bu kadar zirve yaptığı hiçbir dönemde görülmemiştir. Ortalık, devlet memuru olduğunu unutup, kendisini devlet zanneden cahillerle doludur.

Siyasette ve bürokraside vaz geçilmez olmak için ya menfaat ortağı, ya da suç ortağı olmak gerekir. Yoksa liyakatli, bilgili ve yetenekli olmak hiç önemli değildir. Önemli olduğunu sananlar kendilerini bir anda sistemin dışında bulmaktadırlar. Neye uğradıklarını anladıklarında ise iş işten çoktan geçmiş olmaktadır. Güç zehirlenmesiyle kibir abidesi haline dönüşenler, bilgi birikimi olan bürokratları aşağılamayı hüner saymışlardır. Halbuki kibir bele bağlanmış taş gibidir, onunla ne yüzülür, ne de uçulur.

1990’lı yılların başında rahmetli Süleyman Demirel ve Erdal İnönü Koalisyonunda Devlet Bakanlığı Özel Kalem Müdürü olarak görev yapıyordum. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal vefat etmiş, Rahmetli Süleyman Demirel, yine Rahmetli Erdal İnönü’nün kendisini aşmış devlet adamlığı sayesinde sorunsuz bir şekilde 9. Cumhurbaşkanı olarak Köşke çıkmıştı.

Doğruyol Partisi’nde Rahmetli Süleyman Demirel’den boşalan Genel Başkanlık Görevine Sayın Tansu Çiller seçilmişti. Çiller Kabinesi kurulup göreve başladığında, eski Bakanlar makamlarını yeni Bakanlara devretmiş, benim çalıştığım Devlet bakanlığına Sayın Ahmet Şanal gelmişti. Görev dağılımında kendisine TODAİ, Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bağlanmıştı. Bakanlar değiştiklerinde, bağlı birimlerin üst yöneticilerinin yeni Bakanı ziyaret edip tebrik etmeleri ve talimatlarını almaları Devlet teamüllerindendir.

TODAİ Başkanı ve Meteoroloji Genel Müdürü Sayın Bakanı ziyaret etmişler, Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Sayın Utkan Kocatürk gelmemişti. Bu tip bürokratlar Atatürk’e sığınıp, kerameti kendinden bilenlerdir. Sayın Bakan yeni olduğu için bu tür ayrıntılardan haberdar değildi. Benim de işgüzarlık yapıp kötülemek gibi bir tavır içinde olmam yakışık almazdı. Üç gün sonra bir Pazar günü Başbakanlıkta nöbetçi Özel Kalem Müdürü olarak görevim vardı ve Sayın Bakanın Baş Danışmanı Erdoğan Güçlü ile birlikte oturuyorduk.

Saat 11:00 sularında Utkan Kocatürk geldi. Kendisi aynı zamanda tıp doktoruydu. Ayağa kalktım kendisini karşıladım ve oturduk, ne ikram edelim efendim diye sordum. Hayır bir şey almayacağım, Sayın Bakana bağlı kuruluşlardan birisinin yöneticisi olarak, kendisini önce ben ziyaret etmek istiyorum, randevu istiyorum dedi. Bulutların üstünde uçan bir tavrı vardı. Bilmeyen de Rahmetli Atatürk Anıtkabirden kalkıp gelmiş zanneder. Kaldı ki yüce insanın çok mütevazi olduğunu tarih yazmaktadır. Sayın Başkanım ilk ziyaret etme fırsatınız kalmadı, çünkü diğer yöneticiler ziyaret ettiler, sizin sadece sonuncu olma şansınız kaldı efendim dedim. Çok kızdı ve parladı, benimle böyle konuşamazsınız, ben Atatürk’ün emaneti yüksek bir Kurum…

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu